SON YAZILAR

MARKALAŞMA VE TÜRKİYE'NİN MARKA DEĞERİ - Av. Murat ALTINDERE

  • 19.10.2017 16:30:30
  • 0 Yorum
  • 810

Markalaşma Nedir…
Günümüz iş dünyasında bir firmanın kalıcı olması, büyüyerek kendine yer edinmesinin yolu öncelikle markalaşmaktan geçmektedir. Markalaşma, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke firmalarının dünya pazarlarında yer sahibi olmaları ve ticaret hacmini arttırmaları bakımından artık çok önemli hale gelmiştir. Pek çok firma markalaşmak için yüksek reklam ve pazarlama giderlerini göze almakta, piyasada marka haline gelebilmek için ciddi girişimlerde bulunmaktadır.
 
Markalaşma zihinde firmanın ve ürünün yer etmesini, farklılığı yakalamayı, rekabet üstünlüğü yaratmayı sağlar. Müşterinin tanıdığı marka, aklında yer etmiş olandır. Müşteri akılda yer eden marka ile duygusal bir bağ da kurmuştur. Müşteri için güven ile marka ilişkisi oldukça önemlidir. Marka, tüketici ile ilişkisi ölçüsünde var olduğundan, müşteri odaklılığı ön planda tutar. Müşteri odaklılığına yönelen marka yönetimi, müşteri beklentilerine göre ürünleri ve hizmetleri şekillendirir veya ürünler ortaya çıkarır. Perakendede yaşadığımız sorunların temel kaynakları üretim ve markalaşmamadır. Ülkemizdeki perakendeci ve üreticilerin organize olamaması, planlı gelişememesi ve marka-laşamaması uluslar arası perakendecilerin ülkemizdeki etkilerini daha da arttırmalarına neden olmaktadır. Biliyoruz ki üretim ve pazarlamanın organize olamadığı bir sektörde perakendecilik de organize olamaz. Dünyanın büyük küresel markalarının toplam 2 trilyon doların üzerinde değere sahip olduğunu gördüğümüzde, markanın değer olarak ne ifade ettiğini ve markalaşmanın önemini daha iyi anlayabiliriz.
 
Marka değeri sıralaması açısından ilk 250 şirket arasında, 117 Amerikan, 98 Avrupa şirketi bulunduğu; ülkeler bazında ABD'yi İngiltere 27, Fransa 24, Almanya 16 şirketle izliyor. Sıralamada hiçbir Türk şirketi yok. En eski iki markamız Ziraat Bankası ve Hacı Bekir Şekerleme olduğu halde bu iki Türk markası dünya markalarının ilk 500 ünde bile yer alamıyor. Kendi ülkelerinde yasaların koruması ve düzenlemesiyle bugünkü yerlerine gelmiş uluslararası markalarla, yasal altyapısı ve kuralları net olarak konmamış ülkemiz piyasasında vereceğimiz mücadele bu yenilgiyi tetikler. Yerel perakendeciler olarak bizler bu sonucu bu günden görüyor ve gerekli duyarlılığın gösterilmesi için mücadele veriyoruz.
 
Türkiye genelindeki toplam davalara bakıldığında  markaların korunması kapsamında 7 bin-8 bin dava bulunuyor. Türkiye, taklit ürün dağılımında dünyada Çin'in ardından ikinci sırada yer alıyor ve bu durum, Türkiye'de yapılan operasyon sayısının fazlalığı ve adliyeye intikal eden davaların çokluğundan da kaynaklanıyor. Bazı gelişmiş ülkelerde taklit ürünlerle bizim kadar etkin mücadele yapılamamakta. Türkiye'de taklit ürünler operasyonlarla kayda girdiği için, birçok ülkeden kötü durumda görünüyoruz.
 
Türkiyenin Marka Değeri…

Brand Finance tarafından hazırlanan "Nation Brand Index - En Değerli Ülke Markaları" araştırması sonuçlarına göre, Türkiye 1 yılda marka değerini en fazla artıran 4 ülkeden biri oldu.Araştırma sonuçlarına göre: "Dünyanın en değerli ülke markası, 17 trilyon 990 milyar dolar marka değeri ile ABD oldu. ABD'yi 6 trilyon 109 milyar dolar marka değeri ile Çin takip etti. Türkiye 688 milyar dolar marka değeri ile 19'uncu sırada yer aldı.

En Değerli Ülke Markaları" araştırmasında yatırım, turizm, ürünler ve yetenek olmak üzere, bir ülkenin markasına güç katan 4 değer incelendi. Yatırımlar açısından en başarılı ülke Singapur, ürün ve hizmetler açısından ABD, yetenekli insan açısından İsviçre, turizm açısından ise Tayland'ın öne çıktığı araştırmada Türkiye, yetenekli insan dışında, diğer 3 başlık altında başarılı ülkeler arasında yer aldı. Marka değerini geçen yıla oranla yüzde 41 oranında artıran Türkiye, marka değeri en çok artan ülkeler arasında dördüncü sırada yer aldı. Türkiye son dönemde sosyal dinamiklerin de eklendiği siyasi ortama karşın, ekonomik açıdan hala istikrarını koruyor. Bu doğal olarak marka değerine de yansıyor.

Marka Taklitçiliği!

Dünyadaki marka taklitçiliğinin ekonomik değerinin 350 milyar Euro’yu geçtiği ifade edilmektedir. Ülkemizde “marka taklidi” olayları özellikle de ekonomik krizlerin yaşandığı yıllarda birkaç kat artmaktadır. Ekonomik kriz dönemlerinde, tescilli marka sahibi firmalar bile kendilerine ait markalarla üretim yapmakla birlikte üretimlerinin bir bölümünü çok tanınmış markalara ayırmaktadırlar ve marka taklidi olayını normal karşılamaktadırlar.

Özellikle tekstil sektöründe marka taklitçiliği çok yaygındır. Tanınmış markaları taklit eden firma sahiplerine bu olay o kadar normal gelmektedir ki; üretimimizin %40’ı  kendimize ait XYZ markasıyla, %60’ını ise imitasyon çalışıyoruz şeklinde söylemleri olmaktadır.  Çok satan tanınmış  markaları taklit etmek firmalarımıza kısa vadeli kazançlar getirebilir, ancak hiçbir zaman markalaşmasına yardım etmez. Taklit eden hiçbir zaman kendisine çalışmaz, daima taklit ettiği markaya çalışmış olur.
 
Bir Marka Hangi Durumlarda Taklit Edilir?

Tescilli bir markayı, sahibinin izni olmadan  ürünlerde ve hizmetlerde kullanmak, tescilli markayı ürünlerin ambalajında kullanılması, bu tür malların ithal edilmesi veya ihraç edilmesi, tescilli markanın reklamlarda ve iş evraklarında kullanılması, bu tür malların teslim edilebileceğinin teklif edilmesi, satılması  durumlarında “Marka Taklit” suçu işlenmiş sayılır. Taklit malların toplatılması ve  taklitçiler hakkında  kamu davası açılması için marka sahibi tarafından, savcılığa suç duyurusunda bulunulması şarttır. Bu nedenle marka sahiplerinin, markalarının piyasada taklitlerinin bulunup bulunmadığı konusunda sürekli piyasa araştırmaları yapmaları  maddi ve manevi açıdan zarar görmemeleri için gereklidir.
 
Tescilli markanın taklit edilerek aynısının veya benzerinin piyasaya sunulup sunulmadığı konusunda marka sahiplerinin  sürekli piyasayı kontrol etmeleri de marka korumasının en önemli kısmını oluşturmaktadır. Marka sahipleri markalarının taklitleriyle karşılaştığında, davalar çok uzun sürüyor ve sonuç alınamıyor. Masraflar çok yüksek şeklinde bir düşünceyi benimsemeleri halinde, yıllarca tanıtıp belirli bir konuma getirdikleri markalarının taklitleri çoğaldıktan ve piyasaya kalitesiz ve markanın itibarını bozucu mallar sürüldükten sonra ise markalarını korumaları çok daha zorlaşacak ve belki de markaları yok olup gidecektir. Yürürlükteki  marka mevzuatımız ilan ve itiraz sistemine dayandığından tescilli markanın benzerlerinin tescil edilme riski  bulunmaktadır. Türk Patent Enstitüsü, tescilli markaların birebir aynısı olmayan markalara her ay yayınlanan Resmi Markalar Bültenleri’nde yer vermektedir. Bütün marka sahiplerinin bu bültenlerde yayınlanan markaları takip etmesi, markalarının benzerlerinin tescil edilmemesi açısından önemlidir. 

Ancak ticari hayatta işlerinin yoğunluğu arasında binlerce sayfadan oluşan bu marka bültenlerini firma sahiplerinin takip etmesi çok zordur. Bu nedenle Türk Patent Enstitüsü siciline kayıtlı  bir marka vekiline marka takip yetkisi vererek, markalarının benzerlerini takip ettirmeleri ve benzerleri yayınlandığında ise itiraz etmeleri marka sahiplerinin menfaatlerine daha çok uymaktadır. Yayınlanan markalara itiraz süresini kaçırdıklarında ise en az iki yıl süren davalarla ve yüksek miktarlarda dava masraflarıyla karşı karşıya kalma riski bulunmaktadır.

Mersin Ekonomi Dergisi- 2014

Şirketlere Web Sitesi Kurma Ve Marka Tescili Zorunlu Hale Geldi.

  • 19.10.2017 16:27:45
  • 0 Yorum
  • 1026

İş dünyasını yakından ilgilendiren ve bir çok önemli değişiklikler getiren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 14.02.2011 tarihli Resmi Gazetede yayınlandı. Kanunun yürürlük tarihi ise 01.07.2012. Yeni Türk Ticaret Kanununda sermaye şirketleri için elektronik işlemler ve bilgi toplumu hizmetlerine yönelik önemli ve yaptırım getiren düzenlemelere yer verilmiştir. Türk Ticaret Kanununun “internet sitesi” kenar başlıklı 1524. maddenin ilk fıkrasında, “her sermaye şirketinin, bir internet sitesi açmaya mecbur olduğu” belirtilmektedir. Buna göre, anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin bir internet sitesi açmaları gerekmektedir. Kanunun bu zorunluluğu getiren 1524. maddesi, kanun’un yürürlük tarihinden itibaren bir yıl  sonra yürürlüğe girecektir.
 
Kanunun 1524. maddesinde öngörülen internet sitesini kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren üç ay içinde oluşturmayan veya internet sitesi mevcut ise aynı süre içinde internet sitesinin bir bölümünü bilgi toplumu hizmetlerine özgülemeyen anonim şirket yönetim kurulu üyeleri,  limited şirket müdürleri ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirkette yönetici olan komandite ortaklar altı aya kadar hapis ve yüz günden üç yüz güne kadar adli para cezasıyla ve aynı madde uyarınca internet sitesine konulması gereken içeriği usulüne uygun bir şekilde koymayan bu bentte sayılan failler üç aya kadar hapis ve yüz güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılırlar. Yasaya göre sadece web sitesi kurmak yetmiyor ayrıca içeriği yasanın aradığı şartlara uygun hale getirmek de gerekiyor.
 
Türkiye'de alan adı verme konusunda yetkili ODTÜ bünyesindeki Nic.tr verilerine göre, Ocak 2011 sonu itibariyle toplam 164 bin 238 'com.tr' uzantılı alan , 1074 'net.tr' uzantılı alan adı bulunuyor.Marka ve patent tescili konusunda ülkemizde tek yetkili kuruluş olan Türk Patent Enstitüsü verilerine göre, 2010 yılı itibariyle ortalama 250 bin şirketin marka tescili ve başvurusu söz konusu.
 
TOBB verilerine göre de Türkiye'de oda ve borsalara, çeşitli büyüklüklerde ve bütün sektörlerden 1 milyon 250 binin üzerinde firma kayıtlı. Hali hazırda ise sadece 250 bin şirketin web sitesi ve buna bağlı marka tescili söz konusu. Buna göre 1 milyon şirketin web sitesi ve marka tescili  bulunmuyor ve bu kadar sayıda şirketin yeni yasaya göre web sitesi kurması ve bunun için de markasını Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescil ettirmesi gerekiyor. Marka tescili zorunluluğu da, web sitesi kuruluşunda şirketlerden istenen ilk belgelerin başında marka tescil evrakı olmasından kaynaklanıyor.
 
Şirket yöneticileri açısından hapis cezası yaptırımı dahi getiren bu yeni düzenlemeler konusunda işin uzmanları ile kapsamlı bir inceleme ve uyarlama sürecine girmek kaçınılmaz olmuştur.
 
Av. Murat ALTINDERE
Marka ve Patent Uzmanı

 

 

Anonim Şirketlerde Payların Devri - Mersin Barosu Dergisi

  • 19.10.2017 16:21:13
  • 0 Yorum
  • 873

Anonim şirketlerde pay devri, şirketler hukuku açısından uygulamada en sık yapılan ve sorunla karşılaşılan işlemlerden birisidir. Özellikle bu devirler sözlü güvene dayanılarak ve olası bir ihtilafa konu olmayacağı da düşünülerek yapıldığında çok ciddi hukuki sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu yazımızda Anonim şirketler açısından payların çeşitlerine göre, hukuken geçerli bir devrin nasıl yapılması gerektiği ve uygulamada yaşanan bazı sorunlara değinmeye çalışacağız.
  
Anonim ortaklıkta paylar TTK 329 md. metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, şirket esas sermayesinin belirli birim değerlere bölünmüş olan bir parçasını ifade eder. Anonim şirketin zaten diğer sermaye şirket türlerinden en önemli farklı sermayesinin paylara bölünmüş olması ve bu payların kıymetli evrak niteliğine haiz olmasıdır. 
Anonim şirketlerde paylar “Aslen” ve “Devren” olmak üzere iki şekilde iktisap edilir. Aslen iktisap, şirketin kuruluşunda veya sermaye artırımında payın taahhüt edilmesi yoluyla olur ve ana sözleşmenin ticaret sicil memurluğu tarafından tescil edilmesi ile tamamlanmış olur. Devren iktisap ise, senede bağlanmamış çıplak payın veya senede bağlanmış payın devir alınması yolu ile gerçekleşir. Anonim şirketlerde paylar satış, bağışlama, rehin, trampa, miras, miras sözleşmesi, intifa, alım, şufa, vefa gibi hukuki işlemlere konu olabilir

Yeni Türk Ticaret Kanunumuz bu konuyu daha kapsamlı ve uygulamadaki kimi sorunlara açıklık getiren şekilde düzenlemiş ve “hisse” kavramı yerine “pay” kavramını kullanmıştır.

Anonim şirketlerde payların devir şekli, payların türüne göre değişmektedir.

1. Senede Bağlanmamış (Çıplak) Payların Devri :

Anonim ortaklık payını temsilen henüz kıymetli evrak niteliğinde bir senedin çıkarılmamış olduğu hallerde, çıplak (senede bağlanmamış) paydan bahsedilmektedir. Türk Ticaret Kanunumuzda, çıplak payların devredilmesine ilişkin olarak açık bir hüküm yoktur. Ancak bu, çıplak payın devrine engel değildir  Halka açık anonim şirketler dışında, anonim şirketlerde genel kural hisse senedi bastırılması zorunluluğunun bulunmamasıdır. Bu kuralın tek istisnası ve Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun  bu konuda getirdiği en önemli yeniliklerden birisi de hamiline yazılı pay senetlerinin bastırılması zorunluluğu getirilmiş olmasıdır. TTK 486/2. maddesine göre, paylar hamiline yazılı ise yönetim kurulu, pay bedelinin tamamının ödenmesi tarihinden itibaren üç ay içinde pay senetlerini bastırıp pay sahiplerine dağıtır. Anonim şirketlerde pay senetleri kurucu değil, açıklayıcı niteliktedir. Senede bağlanmamış çıplak paylarda, pay senetleri gibi devre konu olabilir, haciz edilebilir, rehin edilebilir, üzerinde intifa hakkı kurulabilir. Kaldı ki, anonim şirkette pay sahipliği sıfatının kazanılması, pay senedi bastırılmasına bağlı değildir. Büyük kurumsal şirketler dışında uygulamada anonim şirketlerin çoğunda pay senedi bastırılmadığı görülmektedir. Bu nedenle çıplak payların devir şekli önem arz etmekte olup, bir çok hukuki ihtilafa da konu olmaktadır.
 
Senede bağlanmamış çıplak paylar, Borçlar Kanunu 183-194. maddeleri arasında düzenlemesini bulan Alacağın Devri (eski kanun deyimiyle Alacağın Temliki) hükümlerine göre devredilebilir. Çıplak payların devrinin mümkün olduğu hususu Türk öğretisinde ittifakla kabul edilmekte ve Yargıtay’ın muhtelif kararlarında da açıkça belirtilmektedir. Yargıtay bir kararında, Nama yazılı hisse senetlerinin devrinin bir temlik beyanı veya senedin arkasında tam bir cironun yapılması, ayrıca senet üzerindeki zilyetliğin devir ve teslimi ile mümkün olabileceğini açıkça belirtmiştir.(1) Alacağın Devri tasarrufi bir işlem olduğu için , alacağı devretmek etmek isteyen kimsenin devrettiği anda tasarruf yetkisine sahip olması, bu sözleşmenin geçerli bir biçimde kurulabilmesi bakımından öncelikli şarttır. Ayrıca Borçlar Kanunu 184. maddesinde ki , “Alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.” hükmü gereğince alacağın devri yazılı şekle tabi tutulmuştur. Burada aranan yazılılık şartı bir geçerlilik şartıdır.Yazılı olarak yapılan ve tasarrufi niteliği olan alacak devri işlemi ile çıplak pay devredilir. İşlemin yazılı olarak yapılması zorunludur, aksi taktirde çıplak payın devri gerçekleşmez.

Senede bağlanmamış paylar için de bir pay defteri tutulması gerekmektedir. Nitekim çıplak pay da olsa, devrin şirkete karşı ileri sürülebilmesinin (genel kurula katılma, kâr payı alma vb.  mali ve yönetimsel ortaklık hakları için) yegâne yolu payın, pay defterine kaydedilmiş olmasıdır. Yargıtay da aynı görüştedir (2).

Anonim şirketlerde, pay senedinin çıkarılmadığı durumlarda, “pay devri” işleminin nasıl yapılacağı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü’nce Ticaret Sicil Memurluklarına gönderilen 18.12.1998 tarih ve TSM-001-251 sayılı Genelge ile aşağıdaki gibi açıklanmıştır.

Anonim şirketlerde; nama veya hamiline hisse senedi ihraç edilmediği durumlarda;

- İmzaları noter tarafından tasdik edilmiş devir sözleşmesi ile
- Devre muvafakat edildiğini gösteren yönetim kurulu kararının, noter tasdikli örneğinin

ticaret sicil memurluklarına verilmesi gerekmektedir.Aksi halde, yapılan işlemler hukuken geçersiz olur.

Ancak bu husus ve şekil şartı kanımca hukuken üzerinde tartışılacak bir konudur.Çünkü Borçlar kanununda düzenlemesini bulan ve doktrin ile yargıtayın ittifakla kabul ettiği çıplak payların devrinde Alacağın Devri hükümlerinin uygulanacağı gerçeği karşısında ve kanununda Alacağın Devri sözleşmeleri bakımından BK 184.maddesinde öngörülen yazılı şeklin “adi yazılı şekil” olması nedeniyle söz konusu idari bir genelge ile  pay devrinin ancak noter tasdikli bir devir sözleşmesine bağlanması yerinde olmamıştır.
 
2. Nama Yazılı Pay Senetlerinin Devri :
 
TTK 484.madde hükmünden de açıkça anlaşıldığı üzere Anonim ortaklıklarda pay senetleri hamiline veya nama yazılı olabilir. Nama yazılı pay senetleri kıymetli evrak niteliğindedir ve kural olarak pay senetleri nama yazılıdır. Ana sözleşmede aksine düzenleme yapılabilir. Şirket ana sözleşmesinde pay senetlerinin nama veya hamiline yazılı olabilecekleri de düzenlenebilir. Böyle bir durumda ana sözleşme değişikliğine gerek olmasızın yönetim kurulu kararı ile pay senetlerinin nev'''i değiştirilebilir.
 
Nama yazılı pay senedi, kanunen emre yazılı bir senettir. TTK 490. maddesine göre nama yazılı pay senedi, “ciro” ve “zilyetliğin devralana geçirilmesi” ile devredilebilmektedir. Buna göre nama yazılı pay senedi, senedin devralana teslimi olmaksızın, sadece ayrı bir kağıda yazılan temlikname ile devredilemez. Yargıtay da bu görüştedir (3). 
 
Kıymetli Evrakın devri ve ciro’yu düzenleyen TTK 648.madde yollamasıyla pay senetlerinin ciro’sunda, poliçenin cirosuna ilişkin hükümlerin ( TTK 681-684 md) dikkate alınması gerekmektedir. Önemle belirtmek gerekir ki, pay senetlerinin devrinde cironun kayıtsız ve şartsız olması gerekmektedir. Cironun tabi tutulduğu her şart yazılmamış sayılır. Yeni Türk Ticaret Kanununun 477.maddesinde açıkça belirtildiği üzere “pay şirkete karşı bölünmez”. Kanun burada pay senedinin içerdiği hakların kısım kısım birden fazla kişiye ciro edilmesini yasaklamıştır. Pay senetlerinin cirosuna ilişkin atfın yapıldığı poliçenin cirosunu düzenleyen yeni TTK 682.maddesinde de zaten isabetli olarak, cironun kayıtsız ve şartsız olması gerektiğini ve kısmi cironun batıl olduğu hususu açıkça düzenlenmiştir.

Pay senedinin teslimi, daha uygun bir ifade ile zilyetliğin devralana geçirilmesi çok önemlidir. Yoksa mülkiyet devralana geçmez. Nitekim TTK'’ya göre pay senedinin içerdiği hak senede bağlı olup, senetsiz devir ileri sürülemez. Buradaki teslim hususu, öğretide geniş yorumlanmakta ve fiilen teslim anlamında değil, zilyetliğin geçirilmesi anlamındadır.
 
Nama yazılı payların devrinde önemli bir özellikte, devrin şirkete karşı hüküm ifade etmesi için, pay defterine kaydedilmesi de gerekmektedir. Şirket, kuruluş ve sermaye artırımları dışında, payların pay defterine kaydını kendiliğinden yapmaz. Söz konusu husus mutlaka ilgililerince ve özellikle de  hisseleri devralan tarafından talep edilmelidir. Söz konusu talep şirket yönetim kurulu tarafından yerine getirilmezse devralan tarafından şirket aleyhine ifa davası açılmalıdır. Böyle bir davanın kabulüne ilişkin mahkeme ilamı, devrin pay defterine işlenmesine dair yönetim kurulu kararı yerine geçecektir (4). 
 
TTK 490 madde hükmünden de anlaşıldığı üzere, nama yazılı pay senetlerinin devri şirket ana sözleşmesine konacak hüküm ile sınırlandırılabilir. Böyle bir hüküm yoksa hisse devri mümkündür. Pay senetleri, miras veya cebri icra yolu ile veya karı koca mallarının idaresine ilişkin hükümler nedeniyle kazanılmışsa, teminat istenemeyeceği gibi payların devri de engellenemez. Taraflar arası mülkiyet devri için temlikname,  ciro ve teslim yeterlidir. Böylece devir işlemi taraflar arasında tamamlanmış olur. Ancak şirkete karşı devri ileri sürebilmek için de devrin, pay defterine kaydedilmesi gerekmektedir. Çünkü şirkete karşı ortak, pay defterinde kayıtlı olandır. Şirkete karşı kullanabileceği ortaklık haklarını, örneğin kâr payı alma hakkı, tasfiye bakiyesi hakkı, hazırlık devresi faizi hakkı, iptal davası açma hakkı, genel kurula katılma ve oy kullanma hakkı gibi haklarını, pay defterine kayıtlı olan ortak kullanabilir. Ana sözleşmeye veya kanuna aykırı bir devir olması ve böyle bir devrin pay defterine kaydedilmesi halinde ise, ilgililer tarafından kaydın terkini için dava açabilirler.
 
 3.Hamiline Yazılı Pay Senetlerinin Devri :
 
TTK 489 maddesine göre, “Hamiline yazılı pay senetlerinin devri, şirket ve üçüncü kişiler hakkında , ancak zilyetliğin geçirilmesiyle hüküm ifade eder.” Burada nama yazılı paylar gibi, devrin şirkete bildirilmesine veya kaydedilmesine gerek yoktur. Elbette nama yazılı hisse senetlerinin devri bölümünde ayrıntılı olarak açıklandığı üzere devrin, mülkiyetin geçirilmesi amacı ile yapılması gerekmektedir. Mesela çalıntı olduğu bilinen hisse senetleri, hırsızı pay sahibi yapmaz. Yargıtay devirde teslim taahhüdünü geçerli saymamıştır (5).  Devir, hamiline yazılı pay senedinin teslimi ile hem şirkete hem de üçüncü kişilere karşı hüküm ifade eder. Genel hukuk hükümleri çerçevesinde hamiline yazılı pay senedini elinde tutan, onun malikidir. Ancak belirtmek gerekir ki, zilyetliğin geçirilmesi devir için yeterli olsa da, taraflar isterlerse ciro veya temlik beyanı ile birlikte teslim ile de devir işlemi gerçekleştirilebilir.
 
4. Pay senedi yerine çıkarılan İlmühaberlerin Devri :
 
İlmühaber, hisse senetleri çıkartılmadan önce bunların yerini tutmak üzere ortaklara verilen menkul kıymet niteliğinde geçici bir belgedir. Belge geçici olsa da, ilmühaberin sağladığı ortaklık hakları süreklidir. İlmühaberler için yasada açıkça düzenlenmiş şekil şartları yoktur. Nitekim pay senetlerinin yerine geçmek üzere düzenlendikleri için aynı şekil şartlarına ve devir usulüne tabidirler. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’da bir kararında (6) "diğer taraftan olayda henüz hisse senedi çıkartılmamış ise de ilmühaber çıkartılmış olup, bu da pay senedinin yerini tutar..”şeklinde içtihat oluşturmuştur. İlmühaberler üzerinde de rehin ve haciz yapılabilir,  intifa gibi haklar verilebilir. Ancak şirketin hisse senetlerini çıkartması ile birlikte ilmühaber hükümsüz hale gelir. Şirketçe pay senedi düzenlenip ortaklara teslim edildiği anda ilmühaberler, ortakların elinde kalsalar da, iptal şerhi verilmemiş olsa da geçerliliğini kaybederler ve iyi niyetli kişiler dahi korunmaz.
 
5.Anonim Şirket Paylarının Miras Yolu ile Devrine İlişkin Özellikler :
 
Payların miras ile kazanılması, mirasçılar tarafından şirket ortaklığının kazanım anı ve bunun şekli itibariyle özellikli bir durumdur. Öncelikle belirtmek gerek ki, anonim şirket ortağının ölmesi halinde, Türk Medeni Kanunu hükümlerince terekenin tamamının mülkiyeti ve zilyetliği, külli halefiyet ilkesi uyarınca ölen ortağın mirasçılarına kanunen ve başkaca bir işleme gerek kalmaksızın geçmektedir.  Ancak bu durum, yukarıda da açıklandığı üzere, mirasçıların re''''sen pay defterine kaydedilmelerine ve şirketin ortağı olmaları anlamına gelmez. Mirasçıların terekeye elbirliği halinde mülkiyetle sahipseler de, anonim şirkette ortak sayılmaları ve yönetimsel haklara sahip olabilmeleri için, durumu şirkete bildirmek ve mirasçı olduklarını ispatlamak zorundadırlar.

Mirasçıların mirasçılık belgesi aldıktan sonra, durumu anonim şirket yönetim kuruluna bildirmek ve pay defterine kaydedilmek istediklerini belirtmek zorundadırlar. Bu bildirimin ardından  TTK 491. maddesi hükmü gereğince yönetim kurulu kayıttan imtina edemez. Böylece mirasçılar pay defterine kayıtla birlikte mal varlığı haklarının yanı sıra, yönetimsel haklara da sahip olacaklardır. Yönetim kurulu ve ortaklar, mirasçıların şirkette ortak olmalarını istemiyorlarsa,  her ne kadar yeni TTK’ da bu konuda kanımca sehven açık bir düzenlemeye yer verilmemiş ise de eski TTK. md. 418/4’ teki kanuni ön alım haklarını kullanabilecekleri kanaatindeyim.
 
Pay Devrinde Bazı Özellikli Durumlar : 
* Pay Devri Yapanın veya Miras Bırakan Kişinin Yabancı Uyruklu Olması :
 
Yukarıda anlatılan devir prosedürünün tamamı, yabancı uyruklu ortakların paylarını bir Türk vatandaşına veya başka bir yabancı uyruklu kişiye devrinde de aynen geçerlidir. Söz konusu hususun Türk şirketinde geçerli olması için Türk hukuk kurallarının uygulanması gerekmektedir. Ancak bir hususu belirtmek de  yarar vardır. Eğer senede bağlanmamış çıplak payın devri yapılacaksa yukarıda açıklandığı üzere bu devir alacak temliki ile yapılacaktır. Söz konusu temlikname yurt dışında yetkili bir makamda yaptırılacaksa, söz konusu evrak apostil şerhli olarak hazırlanmalıdır.
 
* İki Yıl Süre ile Devir Yasağına Tabi Olan Anonim Şirket Payları :
 
Şayet anonim şirket hissesi, nakit sermaye konularak yahut iç kaynakların (sermaye veya kâr yedeklerinin yahut özel fonların) sermayeye eklenmesi suretiyle çıkarılmışsa, bu paylar herhangi bir süre sınırı olmaksızın ortaklara veya üçüncü kişilere devredilebilir veya bağışlanabilir. Ancak; ayni sermaye karşılığı çıkartılan payların devri iki yıl süreyle yasaklanmıştır.  Yasağa rağmen devir yapılırsa, devir zamanaşımı olmaksızın mutlak butlanla batıldır. Yargıtay'da aynı görüştedir (7). 


Ocak 2013 - Mersin

---------o---------

(1) Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 462, Y. 11. HD., 07.03.1994 T., 4752/1775 s. Kararı.

(2) Y. 11. HD., 15.11.1990 T., 1989/6746 E., 1990/7294 K., 

(3 ) Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, syf.664 / Y. 11. HD., 19.11.1993 T., 479/8311 K. / Eriş Gönen, Anonim Şirketler Hukuku, syf. 671. 

(4) Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 672.

(5) Y. 11. HD., 07.05.1993 T., 2006/3255 sayılı karar/ Eriş Gönen, a.g.e., syf. 671/ Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 656.

(6) HGK., 22.11.1978 T., 1977/11922 E., 1978/978 K., sayılı karar /Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 696.

(7) Y. 11. HD., 24.06.1986 T., 3800 E., 2374 K. sayılı karar / Gönen Eriş, a.g.e./ Tekinalp (Poroy/    Çamoğlu), Ortaklıklar, syf. 472.

YILIN HUKUK ADAMI "MURAT ALTINDERE"

  • 19.10.2017 16:19:10
  • 0 Yorum
  • 933

Yılın Hukuk Adamı Ödülünün Sahibi Av. Murat ALTINDERE

MARKALAŞMA VE İNŞAAT SEKTÖRÜ!

  • 19.10.2017 16:12:57
  • 0 Yorum
  • 863

En basit tanımıyla marka, ürün ve hizmetleri birbirlerinden ayırt edici sözcük ve işarettir. Günümüzde markanın sadece bir sözcük veya üzerindeki logodan/işaretten ibaret olmadığı ve asıl olarak markalaşmanın bir kültür olduğu tartışmasız bir gerçektir. Markalaşma; firmanızın kişiliğini, geleceğe yönelik olarak hazırlayacağı projeleri, sektör içerisindeki konumunu ve rekabet gücünü, kaliteli ürünü pazarlarken oluşturacağınız stratejinizi ve farklılığınızı göstermesi açısından ihtiyaç duyduğumuz bir kültürdür.

Marka tescili firmamıza ve ürünlerimize olan güvenin daha da artmasını ve sektördeki diğer benzeri ürün ya da firmaların arasından daha fazla ön plana çıkmamızı sağlar. Kalite ve güvene dayalı pazarlama stratejimizi tam anlamıyla pekiştiren marka tescili, ileriye dönük olarak gerçekleştireceğimiz birçok projede ilk adım olarak en büyük destekçimiz olacaktır.

Markalaşma öncelikle marka sahibine ve kullanıcılara güveni hissettirir. Herkesin kaliteye ve güvene olan ihtiyacını giderir. Hem iç hem de dış pazarlarda oluşacak olan eksiklikler markalaşan ve patentli olan tüm ürün ya da firmaların daha kolay bir şekilde fark edilebilmelerini ve daha avantajlı olmalarını sağlayacaktır. Rekabet gücü bu noktada markalı ve patentli firmaların eksenine kayacaktır. 

Sektör içerisinde benzer marka ve firmaların sayısı itibariyle fazla olması ciddi olarak bir markalaşma ihtiyacını ve kültürünü kendiliğinden doğurmuştur. Sektörel kullanıcıların kaliteye, pazarlama stratejisi ve servisine duydukları ihtiyaç da markalaşmanın önemini fazlasıyla arttırmıştır. Konut ve inşaat sektöründe de markalaşma oldukça önemlidir. Yapı sektörü, markalaşma ve kurumsallaşma anlamında pek çok sektörün gerisinde kaldı, ancak son 10 yıl içinde özellikle de Mersinde marka konutlarla başlayan markalaşma, inşaat kalitesinin çıtasını dünya standartlarına çekmeyi başardı. Açıkçası bilinçli tüketici fiyattan daha önce, satın alacağı evin arkasındaki inşaat firmasına güvenmek istiyor, sadece evin fiyatına bakmak son derece yetersiz kalıyor. Marka konutlar da tüketiciye yüksek bir yaşam kalitesini çok daha uygun fiyat ve ödeme koşullarıyla sunuyor.

Bugün marka hukukunun en çok üzerinde tartışıldığı sektörlerden bir tanesi inşaat sektörüdür. İnşaat sektörünün Mersinde ki gelişmişliği ve yapıların yüksek olması nedeniyle,  büyük şehirlerde bilinen ünlü residence marklarının isimlerini kullanılmaktadır. Bu yapılara verilen isimlerin – markaların bilinen markalarla karışıklığa yol açtığı ve bu yönde firma sahiplerine ihtarname çekildiği uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.  

Son dönemde başta inşaat sektörü olmak üzere reklam ve tanıtım için ciddi yatırımların yapıldığı markaların taklitleriyle ilgili kavgalar yine gündeme oturdu. Bu konuda İstanbul mahkemelerinde açılmış bazı davaları örnek gösterebiliriz.

Özyurtlar temyize gidiyor!

İstanbul’un en eski alışveriş merkezlerinden Akmerkez yönetimi Esenyurt’taki konut ve AVM projesinin isminde Akmerkez ibaresinin bulunmasını gerekçe göstererek inşaat şirketi aleyhine ihtiyati tedbir kararı aldırdı. Davalı Özyurtlar İnşaat ise bunun üzerine temyize gideceğini açıkladı. Markanın tescili için 15 Nisan 2010 tarihinde başvuru yaptıklarını anlatan Özyurtlar Yönetim Kurulu Başkanı Tamer Özyurt, dava aleyhlerine sonuçlandığı taktirde Merkez ismiyle yollarına devam edebileceklerini belirtti.

Dumankaya dertli..

Yakın zamanda Dumankaya İnşaat da akrabalarından biri tarafından açılan Özdumankaya şirketiyle ilgili rahatsızlık yaşamıştı. İnşaat sektöründe 40 yıldır faaliyet gösteren Dumankaya İnşaat’ın akrabası ve taşeronu olarak çalışan Şevket ve Metin Dumankaya tarafından Özdumankaya İnşaat unvanlı bir şirket kurulmuştu.

Dumankaya Yönetim Kurulu Üyesi Ali Dumankaya, o dönem yaptığı açıklamada yeni şirketin sahipleriyle konuştuklarını ve ismin değişmesi için süre tanıdıklarını açıklamıştı. Öte yandan hukuki sureç yaşanmamış olsa da kulislerde Polat İnşaat’ın sahibi ve Galatarasaray Başkanı Adnan Polat’ın akrabası olan Ergun Polat’ın inşaat sektöründeki Atapol markasının da Polat’tan türetilmiş olmasından dolayı aileler arasında soğuk rüzgarlar estiği konuşuluyor.

İnşaat sektöründeki şirketlerinin yapılarına kalıcı markalar tesis etmek için bu konuda bilinçlenmeye ve uzmanlardan destek almaları yararlı olacaktır. Türk Patent Enstitüsünün mal ve hizmet sınıflandırmasına ilişkin inşaat sektörü ile ilgili olan 37. sınıftaki hizmetler kapsamında tescil almaları gerekmektedir.

Markalaşmak üzere yola çıktığınızda ürününüz, hizmetiniz ve vaatlerinizi yerine getirme şekliniz bir bütünlük teşkil ediyorsa ancak o zaman bir başarıdan bahsedebiliriz.

Öte yandan, marka konumlanması, sizin söylediklerinizden ziyade, müşterinizin markanız hakkında söyledikleriyle şekillenir. Marka olmak üzere yola çıktığınızda ürününüz, hizmetiniz ve vaatlerinizi yerine getirme şekliniz bir bütünlük teşkil ediyorsa, ancak o zaman başarılı bir konumlandırmadan söz edebilirsiniz. Başarılı olma kriteri, marka olarak ne kadar kalıcı olduğunuz ve insanların hayatına ne kadar dokunduğunuzdur. Bugün küresel rekabet ortamında teknolojiler süratle üretilip tüketilirken müşteriler daha önce görülmemiş bir hızla yenilerini talep ediyor. Siz firma olarak tüketicilerin gelecekteki ihtiyaçlarını bugünden öngören çözümler üretmeye odaklanır, sektörünüzde yapıları gelecekteki ihtiyaçları da görerek belirlemeye çalışır ve müşteri memnuniyetini hedefleyen bir anlayışı hakim kılabilirseniz, markalaşma yolunda ciddi bir yol kaydetmiş olursunuz.

Farklılaşmak ve rakiplerinden ayrışmak… Modern pazarlamanın en büyük problemi. Etrafımızı saran yüzlerce marka, kıyasıya bir farklılaşma yarışı içinde ,binlerce yeni ürüne imza atıyor.Seçenekler arttıkça karar alma süreçleri de ,satın alma davranışları da değişiyor ve yeniden şekilleniyor.Rekabet her alanda ağırlığını daha da hissettiriyor.

Son yıllarda tüm bu saydığımız alanlar içinde markaların en çok mesai ,emek ve para harcadıkları alan ise ‘görsel tasarım’ .Fakat tasarımın da artık sadece güzel ve fonksiyonel olması tek başına yetmiyor.Ardında  bir felsefe, bir hikaye barındırması ve bunu hedef kitlesine anlamlı bir şekilde aktarması gerekiyor.

Ulusal ve uluslar arası düzeyde rekabetin bir savaşa dönüştüğü günümüzde, firmalarımızın gerek ülkemizde, gerekse de ekonomisi gelişmiş diğer ülkelerin piyasalarında var olması ve tutunabilmesi için doğru stratejilerle kendi markalarımızı yaratmak, güvenle ve vaat ettikleriyle markalarının arkasında durmak, onları hukuken güvenceye almak ve markalaşmayı teşvik etmekten başka çaremiz yok gibi görünüyor

Marka Bilinçlendirme ve Koruma Derneği (MarkaDer)
Başkanı Av. Murat ALTINDERE

Karşılıksız Çeke Hapis Cezası Var..

  • 19.10.2017 16:07:30
  • 0 Yorum
  • 874

Sabah Gazetesi Güney Haberi 

Özel Hayatın Gizliliği ve Telekulak

  • 19.10.2017 16:05:22
  • 0 Yorum
  • 828

Mersin Ritim Dergisi